Idioms
Idioms with ‘Break’
İngilizce, günlük konuşmalarımızda anlamı kuvvetlendiren ve dili daha renkli hale getiren birçok deyim barındırır. Bu deyimlerden biri de 'break' fiili etrafında şekillenen ifadelerdir. 'Break' kelimesi, basit bir fiil gibi görünse de, deyimlerde kullanıldığında bambaşka anlamlar kazanabilir. Örneğin, Miley Cyrus’ın ünlü şarkısında söylediği gibi 'Nothing breaks like a heart,' bazı durumlar 'kalbin kırılmasından' daha yıkıcı olabilir. Ancak 'break' deyimleri her zaman duygusal yıkımlarla sınırlı değil; 'break the ice' (ortamı yumuşatmak) veya 'break a leg' (iyi şanslar dilemek) gibi ifadeler de vardır. Bu yazıda, İngilizce dilinde sıkça kullanılan 'break' ile oluşturulmuş deyimlere ve anlamlarına yakından bakacağız.
/ / / / / / / /
Idioms with ‘Break’
Break the habit: Alışkanlığı bırakmak, alışkanlıktan kurtulmak
Break the bank: Çok para harcamak, bütçeyi zorlamak
Break even: Başabaş olmak, ne kar ne zarar etmek
Break fresh ground: Yeni bir şey başlatmak, yeni bir keşif yapmak
Break the ice: Buzları eritmek, ortamı yumuşatmak
Break the news: Haberi vermek (genelde kötü haber)
Break the spell: Büyüyü bozmak, cazibeyi kaybetmek
Break your heart: Kalbini kırmak
Break the rules: Kuralları çiğnemek
Break the silence: Sessizliği bozmak
Break in/into two: İkiye bölmek, kırılmak
Break your back: Çok sıkı çalışmak
Break someone’s fall: Düşüşünü yumuşatmak, hafifletmek
Break the mould: Kalıpları yıkmak, ezber bozmak, alışılmışın dışına çıkmak
Örnek Cümleler
It's hard to break the habit of biting your nails.
Tırnaklarını yeme alışkanlığını bırakmak zor.Buying a new car might break the bank.
Yeni bir araba almak bütçeyi zorlayabilir.After several months of losses, the restaurant finally managed to break even.
Birkaç ay süren zararın ardından, restoran nihayet dengeyi sağlamayı başardıThis research is breaking fresh ground in cancer treatment.
Bu araştırma, kanser tedavisinde yeni bir çığır açıyor.Telling a joke helped break the ice at the meeting.
Bir şaka yapmak, toplantıda ortamı yumuşatmaya yardımcı oldu.He had to break the news to his family about the accident.
Kazayla ilgili haberi ailesine vermek zorunda kaldı.The sound of the phone ringing broke the spell of the peaceful afternoon.
Çalan telefonun sesi huzurlu öğleden sonranın büyüsünü bozdu.It broke her heart when he left without saying goodbye.
Veda etmeden gittiğinde bu, onun kalbini kırdı.If you break the rules, you’ll face the consequences.
Kuralları çiğnersen sonuçlarıyla yüzleşirsin.After a long pause, she finally broke the silence with a question.
Uzun bir duraksamadan sonra, sonunda bir soruyla sessizliği bozdu.The stick broke in two when he tried to bend it.
Çubuğu bükmeye çalışınca ikiye bölündü.He’s been breaking his back to finish the project on time.
Projeyi zamanında bitirmek için çok sıkı çalışıyor.The tree broke her fall when she slipped.
Kaydığında ağaç düşüşünü yumuşattı.